23 Haziran 2016 Perşembe

Kronik Yorgunluk mu? Tükenmişlik Sendromu mu?

Kronik yorgunluk sendromu son yıllarda artık hayatımızın bir parçası olmuş durumda kiminle konuşsam aynı şikayetler. Değişik nedenlerden dolayı ortaya çıkan bu rahatsızlığın en önemli belirtisi uzun süreli yorgunluk halidir. Çok çalışan ya da strese maruz kalan herkeste kronik yorgunluk sendromu görülebilir.
Konuştuğum danışanlarımın birçoğu bu rahatsızlığa yakalandığını ve yakalanacağını düşünüyor. Maalesef bu önemli rahatsızlığı herkes ciddiye almıyor. Bazıları böyle bir rahatsızlığın olmadığını çevreden etkilendiklerini  düşünüyor. Ancak böyle bir rahatsızlık çoğumuzun hayatında bilinçli ya da bilinçsiz var.
Yorgun yokuşa sürülmez !
Tükenmişlik sendromunda ise yaşanan duyguların, depresyondaki umutsuzluk, çaresizlik, boşluk, hastalık v.b. duygular ile benzerlik taşır. Tükenmişlik belirtilerinin çeşitliliği ve tükenmişliğin gizli bir süreç olması bu sendromun tanınmasını zorlaştırmakta, depresyon, anksiyete, stres gibi durumlarla karışmasına neden olmaktadır. Bu nedenle tükenmişlik depresyonla çoğu zaman iç içe gelişebilmektedir.
Tükenmişlik; kişinin kendi içine çekilmesi, çevresine karşı ilgisini kaybetmesi ve başarısızlık duygularını yoğun olarak yaşaması olarak ele alınabilir.
Tükenmişlik sürecinde kişinin üretkenliği ve kendine olan saygısı azalır. İş ile ilgili hoşnutsuzluğu artar, çok sayıda fiziksel semptom ortaya çıkar, aile içi ilişkilerde bozulma ve duygularda değişiklik (saldırganlık, anksiyete, depresyon gibi) sık görülür. Genellikle yaptıkları iş için heyecanın yitirilmesi, tatminsizlik ve yardım bekleyen hastalara karşı negatif bir davranış tutumuyla kendini gösteren bir sürecin son basamağıdır.
Tükenmişlik sendromunun belirtileri; duygusal belirtiler, bilişsel belirtiler, fiziksel belirtiler, davranışsal belirtiler ve motivasyonel belirtiler olmak üzere beş kategoriye ayrılmıştır. Kişisel düzeyde, endişe, hüzün, karamsarlık ve anlık olarak değişen duygu durumu hakimdir. Kişi kaygılı ve gergindir. Duygu kontrolü zayıftır ve nedensiz ağlamalar görülmektedir. Bireyler karşıdakini dinleme ve anlamaya kapalı, durgun, mesafeli ve duygudan uzak bir iletişimi tercih etmektedirler. Mesleki açıdan, işten memnuniyetsizlik ve yetersizlik duygusu yüksek düzeydedir. Zihinsel yetilerde yavaşlama, dikkat eksikliği, unutkanlık, plansızlık, sık hata yapma, bağımlı ve sınırlı düşünce kapasitesi, kalıplaşmış düşünce tarzı, kişiler arası iletişim ve karar verme becerisinde azalmalar görülmektedir. Yalnız kalma neticesinde oluşan durumların üstesinden gelme yetilerinde gerilemeler meydana gelmektedir. Kişiler arası iletişimin azalması tükenmişlik sendromunun önemli bir karakteristiğidir. Bu durum bilişsel açıdan olumsuz, kötümser, empatiden uzak, zayıf ve kalıplaşmış bir iletişimi ifade etmektedir. Bu iletişim tarzı kişiyi çevreden uzaklaştırmaktadır, kişinin çevreye olan güvenini sarsmaktadır ve aynı zamanda kişinin çevresindekilerden şüphe etmesine neden olmaktadır. Mesleki açıdan, bu kişiler iş ortamında kendilerini güçsüz hissetmektedirler ve destekten yoksundurlar. Kendilerini şanssız olarak tanımlamaktadırlar. Benlik saygılarındaki azalma onları beceriksizleştirmektedir ve iş performanslarını düşürmektedir. İş arkadaşlarına ve üstlerine karşı öfkeli ve kırıcı olmaktadırlar. Sonunda sürekli çevreyi ve çevredekileri suçlamaya başlamaktadırlar.
Fiziksel yakınmalar; baş ağrısı, kas ve eklem ağrıları, sinirlerde çekilmeler, yorgunluk ve sık hastalanma ve hastalanma endişeleri, sık fiziksel muayeneler, boğaz kurulukları, nefes daralmaları, kilo kayıpları, uyku ve cinsel problemlerdir. Psikosomatik yakınmalar; kalp rahatsızlıkları, ülser gibi bir çok rahatsızlığı berberinde hissettirir.
Davranışsal belirtiler için aşırı hareketlilik ve taşkınlıktan dolayı dikkati yoğunlaştırma güçlükleri, kararsızlık, sigara ve alkol kullanımında artışlar, dengesiz beslenme, sakarlık ve kaza yapma riskinin yükselmesi kişisel düzeyde olan belirtilerdir.
Bu kişilerin ilgi, merak ve ideallerinde azalma vardır, hayal kırıklıkları ve şaşkınlıkları üst düzeydedir. Sık sık memnuniyetsizliklerini dile getirmektedirler. Yeni durumlar için cesaretlerini kaybetmişlerdir. Mesleki açıdan ise işe gelme konusunda oldukça isteksizdirler.
Tükenmişlik ve Kronik yorgunluk sendromu benzer tepkiler ve belirtiler gösterdikleri için karıştırılmaktadır. Bu noktada en güzel sonuç profesyonel görüş ve destek almaktır
Kronik yorgunluk kaderiniz değil !
1.  Başarılı insanlar daha çok kronik yorgunluk yaşıyor
“Başarılı olmaya çok odaklanan kişiler kendilerine yüksek hedefler belirliyorlar ve etrafındaki kişiler de onlardan bu oranda başarı bekliyorlar. Başarılı kişiler kendilerini uzun ve yoğun çalışma temposuna sokuyorlar”. Yorgunluk sendromu işinde başarılı olan ve yoğun eğitime maruz kalmış kişilerde sıkça rastlanıyor.
2. Duyarlı insanlar daha yorgun
Başkalarının iyiliğini ve sorunlarını çok fazla düşünen iyi kalpli insanların rahatsızlığa daha yatkınlar. Bu kişiler, kendilerine odaklanmanın bencilce olduğınu düşünüp ihtiyaçlarını göz ardı ediyorlar. Bu bir nevi yakıt olmadan araç kullanmaya benziyor.
3. “Hayır” diyemeyenler daha yorgun.
Başkalarını çok fazla düşünen bireyler, etrafındakilere “hayır” diyemiyorlar. “Hayır” diyebildikleri tek şey daha az çalışmak. Bu da “Kendilerini içten içe tüketiyorlar” anlamına geliyor.
4. Yorgunluk ve depresyonu karıştırmayın
Kronik yorgunluk sendromu ve depresyon birbirlerine çok benzeseler de, aralarında ince bir çizgi var. Depresif bireyler genelde vazgeçmeyi alışkanlık edinirken, yorgunluk sendromuna maruz kalmış kişiler öfkeli ve kızgın oluyorlar. Kronik yorgunluk sendromuna sahip kişilerin depresyondaki kişilerden çok farklı özelliklere sahiptir. Ancak yine de, yorgunluk sendromunun bir süre sonra depresyona yol açacağını bilmekte fayda var.
5. Kronik yorgunluğu önlemek için kendinize odaklanın
Sağlığınıza önem verin! Kendinizi içten içe tüketmeyin ve sizi mutlu eden şeylere odaklanın. Kendinize limitler koymanız, “hayır” demeye alışmanız ve gerektiğinde yardım istemekten çekinmeyin. Böylelikle yorgun hissetmeyeceksiniz. Düzenli,kaliteli ve yeterince uyumakta çok önemli faktörler arasında yer alıyor.
Kronik yorgunluk sendromu çok ciddiye alınması gereken bir konu. Lütfen bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşarak, onların da durumdan haberdar olmalarını sağlayın

Hayatınızdaki ufak değişikliklerle yorgun bir hayattan kurtulabilirsiniz.

Hayalimdeki İş’te mi çalışıyorum?

Hayalimdeki İş’te mi çalışıyorum?

Bir çoğunuzun üniversite sınavına girdiği dönemde şimdiki aklım olsa başka şeyler tercih ederdim dediğinizi tahmin ediyorum. Herkes hayalindeki işte çalışmak ister ve bu hayalle büyür. Hayaller ve gerçekler arasında bugün dağlar kadar fark var biliyoruz. Hayal edin şu an hayalinizdeki işte çalışıyorsunuz ve çok mutlusunuz. Bugün hayatınızdaki mevcut bir çok problemin otomatik çözüldüğünü göreceksiniz ve aslında mutlu olmak için mucize gerekmiyormuş diyeceksiniz.

“Bugün kilo verememenizin, sağlık problemlerinizin sebebi bile işiniz ve çalışma şekliniz olabilir.”

O zaman belki de bu bahar hayata yeniden başlayacak hayalinizdeki iş için bir adım atacak, hedefler koyacak ve  aksiyon almaya başlayacaksınız. Bunları size 3 ayrı üniversite okumuş farklı bir çok meslek yapabilecekken radyo programcısı ve spiker olmuş, kişisel gelişim ve değişim uzmanı olarak insanların hayatlarına dokunmuş birisi olarak yazıyorum. Ben hep hayalimden koştum ve bugün sahip olduğum başlarılar bunun en büyük ispatı aslında. Hayaliniz için çalışmaktan mücadele etmekten sakın vazgeçmeyin belki şu an çalıştığınız iş hayalinizdeki iş için bir ön hazırlık aşamasıdır kim bilir ?

Bugün koyun hedefi ve beni ne mutlu eder, kendimi en iyi şekilde nasıl ifade ederim ve bunu hangi işle yapabilirim sorusunu sorun kendinize. Hiç bir şey için geç değil tarihte ve günümüzde 40 yaşından sonra ünlü olmuş ve büyük başarılar elde etmiş bir çok isim var tecrübe ile sabit diyeceğimiz türden bu bize ilham versin ve motive etsin.
Bugün mutlu olduğunuz ya da hayalizdeki işte çalışıp çalışmadığınız anlamak için küçük bir çalışma yapalım ve birlikte değerlendirelim.

Siz istedikten sonra hayat her gün yeniden başlar...

Şimdi psiko-metrik bir test ile  “Doğru işte misiniz?” göreceğiz.

Aşağıdaki soruları yanıtlayın ve acilen iş değiştirmeniz gerekiyor mu görün!
Doğru işte misiniz?

1) Çalışma Nedeniniz Nedir?
A) Para İçin
B) Para ve bir şey yapmış olmak için
C) İş tatminin ve para için

2) Ne kadar sıklıkla yeni bir işe başvuruyorsunuz?
A) Yılda ikiden fazla
B) Yılda iki kez
C) Yılda ikiden az

3) İş felsefenizi hangisi en iyi tanımlar?
A) Hayatın angaryası
B) Hayattır
C) Eğlenceli olmalı


4) İş Arkadaşlarınızla ilişkilerinizi nasıl?
A) Onlara dayanamam
B) Eh işte şöyle böyleyim

C) Arkadaşlarım ve meslekdaşlarımdır

5) Normal bir günün sonunda bitmemiş bir işiniz var. Ne yaparsınız?
A) Eve gider sonraki sabah bitiririm
B) İşi bitirir fazla mesai isterim

C) Fazla mesai ödenmese de işi bitiririm

6) Patronunuzla ilişkiniz nasıl?
A) Çok iyi değil
B) Tatminkar
C) Patron benim

7) Bir hafta tatilden sonra, Pazartesi uyandınız ne düşünürsünüz?
A) Bütün hafta bu anı yaşamaktan korktuğumu
B) Kürkçü dükkanına döndüğümü
C) Geçen hafta olan biteni öğrenmek için işe erken gitmem gerektiğini

8) İşinizi nasıl değerlendirirsiniz?
A) Sıradan
B) Daha ilginç olabilir
C) Yaptığım işten hoşlanıyorum

9) Bir günün sonunda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
A) Bir günün daha bittiğine mutlu olurum
B) Zihinsel ve fiziksel olarak yorgun hissederim
C) Tatminkar

10) Saatine baktınız saat öğlenden sonra 3.. Mesai bitimine iki saat var.
Ne hissedersiniz?
A ) Daha iki uzun saat var.
B) Beşe kadar nasıl işlerimi bitireceğim

C) Ne çabuk 3 olmuş

11) İş yerinde hangi sıklıkla incinirsiniz ya da kalbiniz kırılır?
A) Her gün
B) Haftada birden fazla
C) Çok nadir

12) Hangi sıklıkla kendinizi hasta hisseder ve iş gitmezsiniz?
A) Yılda beşten fazla
B) Yılda beşten az
C) Yılda ikiden az

13) Pazar öğleden sonraları ertesi gün işe gideceğiniz için strese girer misiniz?
A) Evet sık sık
B) Bazen
C) Asla
14) Mesai saatleri içinde kaç kere saate bakarsınız?
A) Her saat başı
B) Günde bir iki kere
C) Nadiren

15) İşle ilgili en fazla neye üzülürsünüz?
A) İş güvenliği
B) Yapacak çok iş olması
C) İş için çok yeterli ve profesyonel olmak

16) Yeni teknolojilere karşı tutumunuz nedir?
A) İstemem ve kaçınırım
B) Kabul etmek zorundayım ama kendimi uyarlamama konusuna takarım
C) Benim için heyecan verici bir meydan okumadır.

17) Hizmet-içi eğitime gitmeniz istendi. Ne dersiniz?
A) Başım hoş değil. Mümkünse dışarıda bırakın.
B) İyi ama katılamam çok meşgulüm.
C) Eğer yaptığım işle ilgiliyse memnun olurum

18) Çalıştığınız yerde kendinizi ne kadar sorumlu hissedersiniz?
A) Çok değil. Orada işimi yapmak için varım
B) Ne olup bittiğini bilirim ama temel sorumluluğum işimi yapmak.
C) Büyük sorumluluk hissederim

19) İş arkadaşlarınızla ne kadar sık gülersiniz?
A) Çok sık değil
B) Bazen
C) Oldukça sık

20) İşte hayal kurar mısınız?
A) Evet, sık
B) Hayal kurmaya zamanım yok
C) Nadiren

21) İş yeri bülteninde hobilerinizi yazmanız istendi. Ne yaparsınız?
A) Çalışma saatlerinde yazar ve iş dışı hoş bir aktivite olduğunu düşünürüm.
B) Yazarsam fazla mesai ödenip ödenmeyeceğini sorarım.
C) İş dışı zamanda yazarım

22) Mesainiz 8.30’da başlasa siz işe 20 dakika önce gitseniz. Ne yaparsınız?
A) Çalar saatime ne olduğunu sorgularım.
B) İş saatine kadar gazete okurum.
C) Hemen işe başlarım.

23) İşteki sosyal olaylara ne sıklıkla katılırsınız?
A) Hiç
B) Arasıra
C) Çok az

24) Aniden iş yerinizin başka bir bölgedeki başka bir vilayete taşındığı haberi verildi. İki seçeneğiniz var. Taşınmak ya da tazminatınızı alıp ayrılmak. Ne yaparsınız?
A) Üzülmem. Tazminatımı alır başka iş bakarım.
B) Üzülürüm. Çok zor bir karar derim.
C) Taşınırım.

25) Öğle yemeği saatinde çalışır mısınız?
A) Asla
B) Daima
C) Bazen

Değerlendirme

“Her “C” şıkkı için kendinize (2), “B” için (1), “A” için de (0) puan verip, tüm puanlarınızı toplayın.”

40-50 puan arası aldıysanız… Çok şanslısınız. Sevdiğiniz ve istediğiniz bir ortamda çalışıyorsunuz. Pazartesi sendromu yaşamıyorsunuz. Finansal yada mobing gibi nedenler olmadığı sürece işinizi değiştirmeyi aklınızdan bile geçirmezsiniz.

25-39 arasındaysanız… İş tatmini ve hayalinizdeki iş açısından ortalama durumundasınız. Bazen iş yerinde moraliniz yüksek, bazen de çok düşük. İş olsun çalışalım duygusu taşıyorsunuz. Sonunda para olmasa çalışmayacaksınız. Hafta sonunu iple çekiyorsunuz. İşinizin hoşa giden tarafını iyi yapıyor diğer kısmını nasıl geliştireceğinizi düşünüyorsunuz. Daha uygun bir iş bulsanız sıçrayacaksınız. Ama dikkat, evdeki bulgurdan olmadan daha tedbirli planlarla ilerlemekte fayda var.

25’ten azsanız… Acil durum! Önce yaptınız işi çalıştığınız yerde departman ya da görev şekliyle değiştirmeye çalışın. Yapamıyorsanız başka şirketlere ve sektörlere bakın. Kariyerinizi geliştirmek için çalışmalara başlamak gerekiyor. İş yaşamındaki mutsuzluk yakında özel yaşamınıza da sıçrayabilir. Cesarete ihtiyacınız var.
Sosyal Medya: @ozguraksuna




Negatif Düşüncelerden Kurtulmak İstiyorsanız...

Negatif  Düşüncelerden Kurtulmak İstiyorsanız...

Hayatımızın dışarıdan negatif anlamda çok fazla olumsuz etkilendiği, enerjimizin azaldığı ve negatif düşüncülerimizin yoğunlaştığı bir dönemdeyiz.  Sürekli düşünerek problemlerimizi tekrar tekrar gözümüzde canlandırmak, sorunlarımızı yeniden hatırlamak ve kafamızı sürekli yaşadığımız istenmeyen olaylarla meşgul etmek sağlığımız açısından oldukça zararlıdır. Bu duruma psikolojide “Ruminasyon” adı veriliyor.
Eğer bu şekilde bazı şeyleri çok fazla kafaya takıyorsanız, üzülmeyin, yalnız değilsiniz. Bu çoğu insanın yaşadığı ortak bir problem. Etrafınızda konuştuğunuz insanların sizin gibi hissettiğini göreceksiniz.Tekrarlayıcı düşünceler farklı psikiyatrik bozukluklarda sürekli karşımıza çıkmaktadır.
Ruminasyonun bana ne zarar veririr ?
Negatif düşüncelere kendinizi ne kadar yoğunlaştırırsanız zihinsel olarak bir çok problem yaşamaya başlarsınız. Araştırmaların ortaya çıkardığı bir gerçek var hatalarınız, problemleriniz ve sorunlarınız hakkında çok fazla düşünmeniz sizleri daha fazla depresyona, travma sonrası stres bozukluğuna (PTSD) ve anksiyeteye yol açıyor.
Negatif düşünme, kurtulunamayan rutin davranış halini alıyor ve zaman içinde kötü bir alışkanlığa dönüşüyor Önce sorunlarınızı düşünüyorsunuz, sonra kurduğunuz olaylar veya anılarda kendinizi suçluyorsunuz, özgüveniniz düşüyor, stresiniz artıyor, depresyona giriyorsunuz ve bu halinizle problemleri daha çok kafaya takıyorsunuz. Araştırmalara göre ruminasyon duygusal stresi artırıyor ki bu da madde kullanımı ya da yeme bozukluğu gibi sorunlara sebep olabiliyor. Beslenme düzeninin ve alışkanlıklarının bozulması aslında hayat dengemizin bozulması anlamına geliyor.
Negatif Düşünmekten Nasıl Kurtulabilirim ?
Öncelikle Farkına Varın
Olay yaşandığında farkına varın.Ne kadar ruminasyon yaparsanız o kadar negatif döngü içerisine girersiniz. Düşünce alışkanlıklarınızı fark edin ve negatif düşüncelerin zihninizde canlandığı zamanlara tüm dikkatinizi verin. Böyle düşündüğünüzün “farkına vardığınızda” o düşünceyi daha çabuk değiştirebileceksiniz.
“İnsanlar güçsüz oldukları için ağlamazlar,çok uzun zamandır güçlü oldukları için ağlarlar.”
Problemlerinizi çözmek için çareler arayın.
Problemlerinizi sadece düşünmekle kalmayın, çözüm üretmeye de çalışın. Kendinize yapabileceklerinizi sorun, hatalarınızdan öğrenin ve kendinize dersler çıkarın. Oturduğunuz yerde problemler sizden uzaklaşmaz aksine daha derinleşir ve kontrolü zor bir hal alır.
Düşünmek ve  kendinize zaman ayırmak işte bu çok önemli.
Beyniniz, günlük hayata devam edebilmek için bazı şeyleri belli işlemlerden geçirme gereksinimi duyar. Günde 20 dakika sadece düşünmeniz için kendinize vakit ayırın. Eğer başka vakitlerde ruminasyon yapmaya başlarsanız kendinize şunu hatırlatın: “Bunları kendime ayırdığım 20 dakika içinde düşüneceğim” Daha sonra işinize ya da yaşantınıza devam edin. Böyle yaptığınızda olumsuz düşünceleri durdurmak için sizlere fırsat doğacağını göreceksiniz.
Dikkatinizi dağıtın.
Unutmayın, bir şeyi unutmak isterseniz unutamazsınız, tam tersine daha fazla hatırlarsınız. Düşüncelerinizi dağıtmanızın yolu bu değil, kendinizi başka bir işle meşgul edin. Hobiler edinmek, sosyalleşmek, insanlarla yaratıcı işler içeren ekip çalışmalarına dahil olmak, doğayla iç içe işlerle meşgul olmak inanın çok iyi gelecektir.
“Önemli olan bedeninizdeki engeller değil,Kafanızdaki tembelliklerdir.”
Farkındalık en önemlisi.
Burada farkındalık dediğimiz şey (mindfulness) yaşadığımız anın “şu an ve şimdi” olduğunu anlayabilmektir. Böyle düşündüğünüzde tamamen içinde bulunduğunuz anı yaşarsınız. Meditasyon gibi bu da pratik ister elbette, ama zamanla ruminasyonu düşürdüğünü fark edeceksiniz.
“Hiç kimse siz izin vermedikçe, sizi değersiz hissettiremez...”
Zihniniz Geviş getiriyor Olabilir
Profesör Winch diyor ki “Eğer zihinsel geviş getirme arzu ve alışkanlığınız çok güçlüyse, aklınızı dağıtmak çok kolay olmayacaktır”. Onun için aklınızı başka bir şeye vermeyi denemeden önce durumu yeniden yapılandırıp, çerçevelemeniz ve yeniden değerlendirmeniz gerekebilir. Örneğin, bir yerde saatlerce birini  beklemek zorundaysanız; neleri kaçırdığınızı veya beklemek yerine neler yapabileceğinizi düşünmek yerine sizi seven kişileri arayıp konuşun ya da oturduğunuz yerde halledebileceğiniz bir iş üzerinde uğraşın. Bu sıkıcı durumu bir fırsat olarak gördüğünüzde geviş getirmeyi bırakıp başka düşüncelere doğru yol almak çok daha kolay olacaktır.
Profesör Richard Perry diyor ki “Düşüncelerinizi nasıl etiketlerseniz – yani çöp ya da  bir kenarda durması gereken – bu o düşünceleri nasıl kullandığınız konusunda büyük bir fark yaratıyor.”
Karıncaları hayatınızdan çıkarın “ANT-OFF”
Otomatik Negatif Düşünceler kısaca (OND) diyebiliriz bu duruma . İngilizce kısaltması karınca anlamına gelen “ANT” olduğu için bu şekilde ifade edilebilirler. Karıncalar, kafamızın içindeki olumsuz düşünceleri tanımlıyor. Bunlarla başa çıkmanın yolları, kontrolü olarak kaybetmemenin yolları psikoloji açısından son derece önemli. Çünkü bazıları ‘kırmızı karınca’ olarak adlandırılan ve ‘zehirleyen’ bu olumsuz düşünceler hayatınızı karartabilir.
“Beyininiz güçlü bir organ. Şişman, yaşlı, kırışık ya da ihmalkar olduğunuzu düşündüğünüzde, sağlığınızı, kilonuzu ve zihninizi etkileyen stres hormonunu yükseltiyorsunuz. Olumsuz düşünceler olumsuz oluşlara neden olabilir. Bunun için kendi ‘yok edici’ çözüm cephaneliğinizi oluşturmanız gerekir. Kafanızda bir ‘karınca yok edici’ geliştirmeniz, tüm negatif düşünceleri yok etmenizi sağlayabilir… Kendinizle kafanızda oluşan olumsuz düşüncelere kulak vermemek için anlaşın. Bunu yaparsanız düşünceleriniz olumlu davranışlara yansıyacaktır. Vücudunuz aklınızı takip eder. Başka şansı yoktur”
“Beyin siz nasıl kodlarsanız öyle çalışır; bir şeyi yapabileceğinizi söylerseniz beyin harekete geçer, bir şeyi yapamayacağınızı söylerseniz her şeyi bir kenara bırakır ve vazgeçer.”



Ne Kadar Negatif Düşüncesine Sahibim?
Bunu belirlemek için şimdi bir test yapacağız birlikte ve verdiğiniz cevaplar sizin negatiflik ölçeğinizi gösterecek

Tekrarlayıcı Düşünme Ölçeği (Ruminasyon) ve Bilişsel Esneklik Envanteri

NOT:Sorulara 1-2-3 şeklinde rakamlarla cevap veriniz ve sonrasında toplam puanınızı değerlendirme bölümünüzde bulup kendinizi değerlendiriniz.

Derecelendirme: 1. Hiç / 2. Biraz / 3. Çok

1. Bu olay tekrar tekrar aklınıza geldi ya da gözünüzün önünden gitmedi, bu da sizin giderek daha kötü hissetmenize yol açtı.
 2. Bu olayla ilgili daha fazla yapabileceğiniz bir şey olmadığı için hiç düşünmediniz.
 3. Hüzünlü müzik dinlemek istiyorum.
 4. Aklınızdan, zamanı geriye çevirip o soruna daha iyi bir çözüm bulma düşüncesi ya da hayali geçti.
 5. Bütün yetersizlikleriniz, başarısızlıklarınız ve hatalarınız aklınızdan geçti.
 6. Duygularınız hakkında düşünmek için tek başınıza bir yerlere gittiniz.
 7. Düşünceleriniz sizi bunalttı.
 8. “Başkalarında olmayan sorunlar bende niye var?” gibi düşünceleriniz oldu.
 9. Baskı altındayken o olayla ilgili çok şey düşündünüz.
10. Bu olay, istemediğiniz halde aklınızdan tekrar geçti.
11. “Berbat hissettiğim için işimi gücümü yapamayacağım” diye düşündünüz.
12. Bir köşeye çekilerek neden böyle hissettiğinizi düşündünüz.
13. Bu olaya benzer durumlardan artık uzak durma kararı vermenizle sonuçlanan düşünceleriniz oldu.
14. Olayla ilgili sıkıntılı düşünceleri aklınızdan uzaklaştıramadınız.
15. Bu olay sonrasında “Niye bıraktığım yerden devam edemiyorum” diye düşünüp durdunuz.
16. Unutulması zor olan o olay hakkında düşünceleriniz oldu.
17. Kafanız sürekli meşguldü.
18. Olayı düşünme eğilimindesiniz.
19. Olayı düşünmeye bir kere başlayınca duramıyordunuz.
20. Her şeyi yapmaya yetecek zamanınız yoktu, bu yüzden sonrasında olayı hiç düşünmediniz.
21. Kendinizi çok yalnız hissettiğinizi düşündünüz.
22. Olay yaşanıp bittikten sonra hakkında çok fazla düşündünüz.
23. Olayı bir süredir düşündüğünüzü fark ettiniz.
24. Olayla ilgili, karşı koymaya çalıştığınız düşünceleriniz oldu.
25. Kendinize ne kadar kızgın olduğunuzu düşündünüz.
26. Sürekli o olayı düşündünüz.
27. Tümüyle bitene kadar bu olayı düşündünüz.
28. Olay hakkında düşünmemeniz gerektiğini biliyordunuz ama bundan kendinizi alamadınız.
29. Kendi kendinize “Neden hep böyle tepkiler gösteriyorum?” diye sordunuz.
30. Olayla ilgili “Keşke daha iyi sonuçlansaydı” diye düşündünüz.

Değerlendirme;
35 – 45  ise, tekrarlayıcı düşünce sisteminiz sizi çok fazla etkisi altında tutmuyor ve düşüncelerinize hükmetme gücünüz yüksek anlamına geliyor.Hayatı yöneten mutsuzlukları yenebilen ve yüksek pozitiflik gücünde bir karakteriniz var demektir. Mutlu bir hayat sizi bekliyor

45 – 60 ise; çoğu zaman düşüncelerinize dönüp etkisinde kalabiliyor ve kendinizi rumine edebiliyorsunuz bu da dönemsel olarak dalgınlıklar, hafif depresif davranışlar ve düşük enerjili ir haler çeviriyor sizi ve umutsuzluğa kapılma oranınız yükseliş gösteriyor demektir.
Hayatınız belirli dönemlerinde mutsuz ve negatif davranışlarınızın geri dönüşlerini yaşayabilirsiniz.

60 ve üzeri ise; hayatı rumine etme konusunda artık alışkanlık edinmişsiniz demektir etrafınıza negatif iyonlar dağıtıyorsunuz bununla kalmayıp üzerinizde yağmur bulutları ile gezip hep mutsuz ve enerjisiz bir hayata doğru yol alıyorsunuz. Acil olarak kendinizdeki bu alışkanlığı değiştirip hayata pozitif bakmak için davranış değişikliğinize gitmeniz gerekmektedir.Yoksa çok gülmeyen asık suratlı ve nemrut bir hayata sizi bekliyor ufukta.


İSTEDİĞİN CEVABI ALMAK HAYAL DEĞİL...

İSTEDİĞİN CEVABI ALMAK HAYAL DEĞİL...


Samimi ya da başka tür bir ilişkide, istediğiniz şeyi ne kadar kolay elde ediyorsunuz? Peki, istediğiniz ya da ihtiyaç duyduğunuz şey hakkında ne kadar kolay soru sorabiliyorsunuz?

Pek çok kişi, ilişkilerinde sıkıntı yaşar; çünkü görünürde, ihtiyaç duyduğu ya da istediği şeye ulaşamamıştır. Bazen, istediğiniz şeye ulaşamamanızın tek nedeni, ricada bulunmamanızdır. Bazen de arka arkaya yapılan ricalar sonrasında, istediğiniz şeye halen ulaşamamış olduğunuzu görürsünüz.

Söz konusu durum, hemen her ilişkide yaşanabilir. Buna, samimi ilişkiler, flörtler, aile ve iş ilişkileri dahildir. Bu yazıda, samimi ilişkilere odaklanacağız. Öte yandan, aşağıda sunulan bilgiler, diğer ilişki türlerinde yaşayabileceğiniz sorunlarda da yardımcı olacaktır:

Herhangi bir ilişkide istediğiniz şeyi elde etmenin bazı püf noktaları vardır. Ve işin güzeli, bunlar manipülasyonun tersidir. Mümkün olan her an istediğiniz şeyi elde etmek için yapmanız gereken 10 sihirli yöntem şöyle:

Soru Sormak Normaldir

Bu, ilk ve en önemli püf noktasıdır. İstediğiniz ya da ihtiyaç duyduğunuz herhangi bir şeyle ilgili soru sormaya hakkınız olduğunu bilmelisiniz. Akşam çocuklara bakacak birine ihtiyaç duyabilir; küçük işler için yardım isteyebilir; kişisel gelişiminize yönelik bir yatırım yapmayı düşünebilir ya da istediğiniz bir hediyeye sahip olmayı arzulayabilirsiniz. Her zaman, ama her zaman, istediğiniz şey için ilgili kişiye ricada bulunun.

‘Evet’ Ya Da ‘Hayır’ Yanıtını Duymaya Hazır Olun

Soru sormanın etkili bir yolu da ‘evet’ ya da ‘hayır’ yanıtını duymaya hazır olmaktır. Bu durum, soru sorduğunuz kişiye seçim hakkı tanıyacaktır. İnsanlar, özgürlüğü ve gerçek anlamda seçim yapabilme gücünü severler. Bu şekilde sorun; büyük ihtimalle, ‘evet’ yanıtı alacaksınız.

‘Hayır’ Yanıtını Asla Hataya Dönüştürmeyin

Ricanıza ‘hayır’ yanıtı gelirse, kibar olun. Kibar bir tepkinin dışındaki her şey, rica etmek yerine talepte bulunduğunuz anlamına gelir. Talepler, asla iyi karşılanmaz ve her zaman dirençle karşılaşır. Bir ‘hayır’ yanıtını hataya dönüştürdüğünüzde, daha fazla ‘hayır’ yanıtı istiyorsunuz demektir. Kibar davranırsanız, çok geçmeden ‘evet’ yanıtı alırsınız.

Alternatif Bir Stratejiniz Olsun

Sizin ricada bulunma hakkınız olduğu gibi, ricada bulunduğunuz kişinin de ‘hayır’ deme hakkı vardır. Bunun anlamı, hoşunuza gitsin ya da gitmesin, alternatif bir stratejinizin olması gerektiğidir. Biri ‘hayır’ derse, onu istediğiniz şeyi yapmaya ya da vermeye zorlayamazsınız. Ama yine de istediğinizi elde edeceğinizden emin olabilirsiniz.



Başka Türlü Davransaydınız, Yanıtın ‘Evet’ Olacağını Farz Edin

Bir ricada bulunduğunuz kişi ya da kişilerin sizin menfaatinizi düşündüklerini farz edin. ''Hayır'' yanıtı alırsanız, ricanızın gerekçelerinin açık olmadığını aklınıza getirin. Gerekçeleriniz biliniyor olsaydı, ricanızın da yerine getirilmiş olacağını varsayın. Gerekçelerinizi nazikçe aktarın.

Üzerinizdeki Etkinin Bilinmesini Sağlayın

''Evet'' ya da ''hayır'' yanıtı sizi nasıl etkilerdi? Ricada bulunduğunuz kişi ''evet'' ya da ''hayır''ın etkisini biliyor mu? Küçük şeyler, üzerimizde derin etkiler yaratabilir. Öyleyse, ''evet'' ya da ''hayır'' yanıtının sizde yaratacağı etki hakkında net bir fikre sahip olun. Bu bilgiyi, ricada bulunduğunuz kişiyle paylaşın

Karşınızdakinin İsteklerini Yerine Getirin

Siz nasıl ‘evet’ yanıtını duymak ve istediğiniz şeyi elde etmek istiyorsanız, karşınızdaki kişi de aynı şeyi ister. Ona istediğini düzenli olarak verirseniz, siz de istediğinizi daha sık elde edersiniz. Burada önemli olan, karşınızdaki kişinin istediğini düşündüğünüz şeyi değil, sizden talep edilen şeyi vermek ya da yapmaktır.

Asla Dırdır Etmeyin

Dırdır etmek, kişinin direncini kırmak ve istediğiniz şeyi zorla elde etmek için, tekrar tekrar aynı şeyi talep etmenin bir yoludur. Bazen kısa vadede istediğinizi elde etmeye yarayabilir. Ama her zaman geri teper; çünkü gerek dırdır eden, gerekse dırdır edilen kişinin çok sinirlenmesine neden olur. Bir talebi arka arkaya tekrar etmeniz gerekiyorsa, bunu yukarıdaki fikirlerin ışığında yapın.

Usanmadan Teşekkür Edin

‘Evet’ yanıtı aldığınızda, bunu iyi kullanın. Karşınızdaki kişinin kendisini iyi hissetmesini sağlayın. Onlar az önce yüreğinize su serptiler; siz de bir iyilikte bulunun. Ne kadar çok takdir ederseniz, karşınızdaki kişi de o kadar çok size destek olur. Bir minnettarlık hissetmiyorsanız bile öyleymiş gibi davranın. Bir süre sonra minnet duymaya başlarsınız.

‘Sizden Bu Ricada Bulunmamam Gerekirdi’ Kaygısını Yok Edin

Birinden ilk etapta yapmış olması gereken bir şeyi şimdi yapmasını isterken duruma ne kadar içerliyorsunuz? Bu tür bir eylemde bulunmasını istemek zorunda kalmaktan dolayı sinirlenmiyor musunuz? Böyle anlarda, karşınızdaki kişinin kasıtlı olarak sizi kırmadığını ya da sizden faydalanmadığını hatırlayın. O sizin gibi olamaz; farklı bir insandır; farklı standart ve öncelikleri vardır. İstediğiniz şeyi talep etmek zorundasınız. Bunu yapın, yeter.



ÇOK GÜZELSİNİZ, PEKİ GÜZEL KONUŞUYOR MUSUNUZ ?

ÇOK GÜZELSİNİZ, PEKİ GÜZEL KONUŞUYOR MUSUNUZ ?
Kendinizi ifade edemiyorsanız ve anlaşılamıyorsanız “YOKSUNUZ”…
Hayatımız boyu bir çok konuda kendimizi geliştirmek, yenilemek, güzelleşmek, konforu yaşamak için çalışıyoruz, zaman ve para harcıyoruz. Peki sahip olduğunuz ne olursa olsun onu anlatamadığınız, karşınızdakine aktaramadığınız ve bu bir ürünse eğer satamadığınız zaman hiçbir anlamı olmadığını görüyoruz. O yüzden ne kadar güzel ve etkili konuşursanız,mimik ve jestlerinize hakim olursanız, beden dilinizi kullanırsanız o kadar güçlü bir etkiniz olur.
“Ses Tonunuz Hayatınızın Rengidir…”
Ses, insanın kişiliğini yansıtır. Gözlem yeteneği güçlü bir kimse, her hangi biri ile birkaç dakikalık konuşma sırasında, onun hangi özellikte bir insan olduğu hakkında genel yargıya varabilir.Telefonla konuşurken bile gülümseyin enerjiniz karşıya geçecektir
Diksiyonda başarı; kişinin okuduğunu, söylediğini içinde duyabilmesine, içinden geldiği gibi sıcak, içten söyleyebilmesine bağlıdır. Konuşmanın havasına girebilen bir kişi, söylediklerine bir anlam derinliği ve inceliği kazandırır.
Bazen bir tek kelimenin telâffuzu bile, o kişinin geçmişi, öğrenim derecesi, zihin faaliyeti ve yeteneği hakkında fikir verebilir. Ses; dalgınlık, kayıtsızlık, korkma, utanma, kibirlilik, kendini beğenme, dikkatsizlik, bünyece zayıflık vb. birçok özellikleri ortaya koyabilir. Aynı zamanda o kimsenin uyanık, yetenekli, dengeli, atak, makul, cesur olduğunu da gösterebilir. Kaba, pürüzlü, sert, haşin, genizsil, çok ince sesler; dinleyenler üzerinde iyi bir etki bırakmaz.
Bu alanda başarılı olabilmek için aşağıda belirtilen iyi bir konuşma sesinin niteliklerini bilmek gerekir.
* Sesin işitilebilir olması
* Canlılık
* Sesin ayarlanması
* Anlatımda değişiklik
* Temiz ve doğru söyleyiş
"Hitabette galip gelen, kelimeler değil; kelimelerin nasıl söylendiğidir."
Karşılıklı konuşmanın ilk istediği şey açıklık ve bütünlüktür. Sözün ağızdan çıktığı anda anlaşılmasını sağlayacak bir telâffuz yeteneği, topluluk önünde konuşanlar için son derece önemlidir.
Dinleyiciler, hatibin sesinin tonundan ya da kalitesinden ötürü, hatip hakkında yanlış intiba edinirlerse büyük bir ihtimalle kabahat hatibindir. Sert, tiz ya da zayıf bir ses, gevşek bir telâffuz, hatibin mesajından çok şey eksiltir. Sözlü anlatım çalışmalarının ilk kısmında sesin yeterli ve uygun olup olmadığı kontrol edilmelidir.
Ses doğru çıkaklarında çıkarılmalı ve iyi tınlamalıdır. Bazı sesler, tınısı bakımından kulağa hoş gelir; ama bazıları da ses tonunun iyi ayarlanamamasından ya da çok sert, çok tiz olduklarından kulağı tırmalar. Tınısız ya da donuk bir ses, inandırıcı olamaz ve beklenen etkiyi meydana getiremez. Bunun için çıkarılan ses, iyi ayarlanmış ve ahenkli olmalıdır. Söyleyişte en küçük bir yanlışa bile rastlanmamalıdır; ton değişikliği, duygu ve düşüncelerin bütün özelliklerini en iyi şekilde yansıtmalıdır.
Ses perdesinin düzeyi (esneklik); pes, orta ya da tiz olabilir. Esneklik, ses hacminin değişikliğe bağlı olan ses tonunu ya da perde değişikliğini kapssar. Ses, yükseltildiği zaman hacimce büyür; alçaltıldığı zaman ise küçülür. Konuşmaların tekdüzelikten kurtulması için, ses hacminin ve perdelerinin karışık olarak kullanılması gerekir.
“Sesinizi değil, sözünü yükseltin…”
Sesin esnek olmasının şu anlamları vardır:
Kuvvetli ve yüksek ton:                                 ÖFKE, HOŞNUTSUZLUK
Tatlı ve biraz yükselen ton:                            SEVGİ, ŞEFKAT
Hafif sesle orta ton :                                      DÜŞÜNCE VE SÜKÛNET
Bir yukarıdakinin daha üstünde ton :            ATEŞLİLİK VE CİDDİYET
Kuvvetli bir sesle alçak ton:                           DUYGU VE DÜŞÜNCEDE DAYANIKLILIK
Tatlı bir ses ve alçak ton:                               AĞIRLIK
Fısıltı hâlinde ton:                                          SİNSİ VE ALDATICI BİR DURUM
Sesin ton değişiklikleri, önemli yerleri vurgulamayı ve tekdüzeliği önlemeyi sağlar. Genel olarak konuşmaya orta bir tonla başlanır, ses yavaş yavaş yükseltilir.
Güzel ve etkili konuşmanın ilkeleri şu başlıklar altında toplayabiliriz.
İyi Bir Konuşmacı, Konusuna Hakimdir.
İster kalabalık bir gruba konferans veriyor, isterse arkadaş sohbetinde anısını anlatıyor olsun, ne söyleyeceğini bilir; kendine, bilgisine ve birikimine olan güvenini karşıya aktarır. Bunu sağlayabilmek için de çok yönlü bir ön hazırlık yapar. Kendisine yöneltilebilecek soruları yanıtlayabilecek, ya da en azından doğru yönlendirebilecek kapasitededir.
Bilgi dağarcığının zenginliği, düşünsel yetkinliğini de arttıracak, neyi ne kadar söylemesinin daha uygun olacağına, dinleyicisini gözeterek, kolayca ve doğru olarak karar verebilecektir. Çünkü, konusuyla ilgili tüm ayrıntılar dinleyenleri ilgilendirmeyebilir. Bu durumda kişinin bir seçme yapması gerekecektir. Konusunun bütününe olan hakimiyeti, gerekliyi gereksizden ayırt edebilmesini, seçenek sunabilmesini ve anında değişim yapabilme esnekliğine sahip olmasını getirecektir.
İyi Bir Konuşmacı, İyi Bir Gözlemcidir
Çevresinden algıladıklarını, duyguları ve birikimiyle harmanlayıp, eyleme dönüştürebilir. Kendini çevreleyen dünyaya, çevresindeki insanlara, olaylara ve durumlara karşı uyanıktır. Bunlarla ilgili gözlem ve bilgileri, konuşmalarını zenginleştirmek, somutlaştırmak ve etkileyiciliğini arttırmak için kullanır. Gözlem yeteneğini geliştirmek, konuşma eylemi sürerken dinleyicinin tepkilerini izlemesini ve bu tepkiler doğrultusunda gerekli değişimleri yapabilmesine olanak sağlar.

İyi Bir Konuşmacı, Dinleyicisini Tanımaya Çalışır
Karşılıklı konuşacağı ya da karşılarında konuşacağı kişilerin niteliklerini, alışkanlıklarını, tercihlerini ve eğilimlerini önceden bilmek, konuşmacının hazırlık aşamasında çok işine yarar. Örneğin, aralarında bir kadın bulunan altı-yedi kişilik bir gruba, kadınları küçük düşüren bir fıkra anlatmak, o kadın dinleyiciyi rahatsız edebilir. Hele de bu konulara fazlasıyla duyarlı bir kişiyse, aşırı bir tepki verebilir. Dolayısıyla, güldürerek duruma egemen olmayı amaçlayan konuşmacı, tam tersine olumsuz, gergin bir ortamın oluşmasına yol açabilir.
İyi Bir Konuşmacı, Sesini İyi Kullanır
Ses kasının kapasitesini bilir ve konusunun gereklerine göre tonunu değiştirebildiği gibi, ses yüksekliğini de bulunulan yerin büyüklüğüne, grubun kalabalık olmasına ve niteliğine göre ayarlar. Sesinin tınısındaki özellikleri, akışın tekdüzeliğini kırmak için bilinçli bir biçimde kullanılabilir. Yeri geldikçe sesini inceltmesi, kalınlaştırması ya da ses tonunu yükseltip, düşürmesi dinleyenler üzerinde olumlu etkiler yapar. Konuşmacı bir anlamda zengin tınlayan bir ‘ konuşma ezgisi’ oluşturur.
İyi Bir Konuşmacı, Heyecanını Denetler
Konuşma sırasında soluk alıp verme dengesini iyi ayarlayarak, heyecanını denetim altında tutabilir. Denetimsiz heyecanın yol açtığı kesiklikleri, titremeleri, ses yetersizliklerini, düşünce boşluklarını, sözcük kayıplarını ve davranış bozukluklarını engelleyebilir. Hatta heyecanını, konuşmasının iç dinamiği biçimine dönüştürerek, etkileyici bir canlılık kazanır.
İyi Bir Konuşmacı, Diksiyon Kurallarını Doğru Uygular
Düşüncesini en iyi ifade edecek sözcükleri seçer, cümlelerin kuruluşuna özen gösterir, bunları diksiyon kurallarının gerektirdiği biçimde seslendirir. Harfleri boğumlandırırken, sözcüklerin doğru ve kolay anlaşılır olmasına çalışır. Dilin yapısal özelliklerini ve seslendiriliş biçimlerini etkileyici bir doğallıkla kullanır. Dile hakimiyetinin sağladığı inandırıcılık, güven ve saygınlığın, karşıya aktarmayı amaçladığı düşüncesini ifade etmekle zorlanmaz, konuşması sözcük aramakla bölünmez, düşünme payı sözcüklerini kullanma gereksinimi duymaz.
İyi Bir Konuşmacı, Beden Dilini İyi Kullanır
İçinde bulunduğu ortama göre sözlerini destekleyecek mimikleri, el-kol hareketlerini, beden açılarını, duruş ve oturuş biçimlerini karşısındakileri gözeterek ayarlar. Göz temasını, dikkati besleyecek bir unsur olarak çekinmeden, ustaca kullanır. Vurgulamalarına jestlerle canlılık ve boyut katar, dinlemeyi ve anlamayı kolaylaştırır. İçeriğindeki önemli bölümleri beden diliyle destekleyerek, aklıda kalıcılığını arttırmaya çalışır. Yaptığı tüm mimik, jest ve davranışlar, kişiliğiyle uyumlu ve doğal olduğundan dinleyiciyi irkiltmez, özden koparmaz.
İyi bir konuşma yıkıcı değil, yapıcı olmalıdır.
İster topluluk önünde konuşalım, ister arkadaş çevrelerinde konuşalım, bizi dinleyenlerin inançlarını, değer yargılarını göz önünde bulundurmalıyız. Elbette ki, her konuşmanın bir mesajı vardır. Bunun için de onların duygularını sömürmekten özellikle kaçınmalıyız. Yapıcı konuşma, dinleyicilerin inançlarını, değer yargılarını, düşüncelerini olumlu bir yönde değiştirmeyi amaçlar.
İyi bir konuşma, ilginç ve değerli konuları kapsar.
Seçeceğimiz konunun hem kendimiz için, hem de dinleyiciler için ilginç olması gerekir. Açık bir gerçektir ki, ilgi duymadığımız bir konuda rahatça konuşamayız. Üzerinde konuşabileceğimiz konular sayısızdır. Ayrıca, konuşmanın düzeyini belirlemede de seçilen konunun büyük bir payı vardır.
İyi bir konuşma, konuşmacının kişiliği ile bütünleşir.
Konuşmacının kişisel nitelikleri ile konuşma arasında sıkı bir etkileşim vardır. Sözgelimi, yalancılığı, ikiyüzlülüğü herkesçe bilinen birinin “yalancılığın kötülükleri” üzerinde yapacağı bir konuşma, kimseyi inandırmaz. Bunun gibi, konuşucunun kişisel görünüşüyle sözleri arasında da bir bağlantı kurmak ister dinleyici. Bu yüzden, konuşmanın inandırıcılığında konuşmacının kişiliği önemli etkenlerden biridir
İyi bir konuşma, belli bir amaca yönelir.
Amaç, dinleyiciler üzerinde konuşmacının bırakmak istediği etkidir. Dinleyicilerimize neyi vermek istiyoruz, onları neye, hangi gerçeğe yönelteceğiz? Konuşmamız süresince bu soruları göz önünde tutmak zorundayız. Bu amaca, yönelmeden yapacağımız konuşma, dağınık, etkisiz kalacak, dinleyicilerimizde bir karşılık uyandırmayacaktır.
İyi bir konuşma, konuşmayı etkileyen etkenleri çözümleyerek oluşur.
Konuşmayı etkileyen etkenler şunlardır: Konu, dinleyici, ortam ve konuşmacı. İyi bir konuşma yapabilmek için bu öğeleri ayrı ayrı, bir bütün olarak değerlendirmeli, çözümlemeliyiz. Üzerinde konuşacağımız konunun boyutları nelerdir? Dinleyicilerimiz yönünden önemi nedir? Kimler için konuşacağız? Konuşacağımız kişilerin toplumsal, kültürel, ekonomik durumları, yaş, cinsiyet özellikleri nedir? Nerede, ne kadar süreyle konuşacağız? Konuşmacı olarak kendi durumumuz nedir? Bu soruların üzerinde durup bir bütün olarak bunları değerlendirmemiz gerekir. Konuşmamızı hazırlama ve düzenleme aşamasında bu soruları göz önünde tutmazsak başarılı konuşma yapamayız.
İyi bir konuşma, sağlam bir konuşma yöntemi üzerine kurulur.
Yöntemimizi amacımıza ve konuşma öğelerini değerlendirmemize göre seçmemiz gerekir. Genellikle konuşmalarda 4 ana amaç ve bu amaçlara yönelik 4 ana yöntem vardır: Tartışma, savunma, öğretme ve duygulandırma. Amaçla yöntem arasındaki bağlantıyı kurmak, başarılı bir konuşmanın önkoşullarından biridir.
İyi bir konuşma sağlam bilgilere dayanır.

Hangi konuyu seçersek seçelim, o konu üzerinde rahatça, doğal bir biçimde konuşabilmemiz, konunun gerektirdiği bilgileri, araç ve gereçleri edinmemize bağlıdır.

DUYGU SÜNGERİ MİSİNİZ?

DUYGU SÜNGERİ MİSİNİZ?
Hayatımızdan bir yılı daha geride bırakırken her yeni yıl dilekleri için bir çok hayal kurarız isteklerde bulunuruz hatta Noel Baba’dan medet umarız aslında isteklerimizi gerçek eksiklerimize göre değil eksik olduğunu düşündüğümüz şeyler için kullanıyoruz. Peki yeni yılda Duygu Süngeri” olmayacağım diye bir dilemeye ne dersiniz.
Stres, korku, heyecan, öfke, kızgınlık… Bunlar birkaç tanesi ve daha fazlasını yaşadığımız bu hislerin hepsi hayatımızda daima mevcutlar. İnsan bu enerjileri başkalarından da “kapabiliyor”. Eğer siz de bir nevi duygu emen sünger gibiyseniz, başkalarının olumsuz duygularından nasıl kaçınmanız gerektiğini öğrenmelisiniz böylelikle daha mutlu ve huzurlu yaşayabilirsiniz.

Olumsuz duyguların kaynağı birbirinden farklı olabilir; bizzat sizden de kaynaklanabilir, bir başkasından da almış olabilirsiniz veya karışım da olabilir.
1. Olumsuz duyguları çekmeye elverişli olup olmadığınızı fark edin
Yoksa siz de “duygu emici sünger misiniz?
Bunu anlamak için birkaç ipucu:
İnsanlar sizin için “aşırı hassas” diyorsa, bilin ki bu bir iltifat değil.
Başka insanların korku, gerginlik, stres gibi duygularını kendi bedeninizde ve ruhunuzda  hissedip, bunları kendi problemleriniz gibi çözmeye çalışıyorsunuz. Bu kişiler, sadece tanımadıklarınız değil; ailenizden, arkadaşlarınızdan biriside olabilir.
*Kalabalık bir ortamda kolayca mutsuz olabiliyorsanız.
*Koku, ses veya uzun süreli konuşma kolayca sinirlerinizi bozuyorsa.
*Enerjinizi toplamak ve kendinize gelmek için yalnız kalmaya ihtiyaç duyuyorsanız.
*Hislerinizi uzun süre muhafaza edemiyorsunuz ve  hisleriniz çabuk değişebiliyorsa.
*Cömert, fedakâr ve iyi bir dinleyiciyseniz.
*Her zaman bir kaçış planınızın olmasını seviyorsanız.
Örneğin, buluşmalara kendi aracınızla gidip kimseye bağlı kalmayıp istediğiniz zaman ayrılma rahatlığı yaşamak istiyorsan.
*Yakın ilişkilerdeki samimiyet sizde kontrolü kaybetmişlik hissi yaratıyorsa.
Kendinize itiraf edebilirsiniz, siz bir “DUYGU SÜNGERİSİNİZ”.
2. Süngerin nasıl oluştuğunu bulun
O zaman kaynağı bulmak için kendinize şu soruyu sorun, “Bu sizin kendi hissiniz mi, yoksa başkasına mı ait?”. İkisi de olabilir. Eğer yaşadığınız korku veya öfke hissi size aitse, bunun nedenini araştırın, gerekirse profesyonel yardım alın. Örneğin; sinemadan dönüşte eve gelirken, izlediğiniz filmi beğenmiş olmanıza rağmen öfke hissi taşıyorsanız, yakınınızda oturanların depresyonunu çekmiş olabilirsiniz. Veya alışveriş merkezi, konser alanı gibi kalabalık ortamlarda kendinizi mutsuz hissediyorsanız, etraftaki negatif enerjiyi çekiyorsunuz demektir.
3. Kaynaktan Uzaklaşın
Kendinizi kötü hissettiğinizde bulunduğunuz yerden en az 20- 30 adım uzağa gidin, bu size duruma uzaktan daha objektif bakma ve duygu değişimi farkındalığı yaratır ve  yaşadığınız olumsuz hisler bir anda değişebilir. İnsanlardan uzaklaşırken kendinizi kötü hissetmeyin, alışveriş merkezinde oturduğunuz sandalyeyi değiştirirken çekinmeyin.
4. Nefesinize Odaklanın
Nefes öz demektir eğer nefesinize hatta diyaframınıza odaklanırsanız  kendi özünüzle iletişime geçmiş olursunuz. Birkaç dakika karnınıza doldurduğunuz havayı aldığınız süreden daha uzun sürede ve kontrol ederek yavaşça verirseniz  içinizdeki  o negatif hissi dışarı soluyup, sakinliği içinize çekebilirsiniz. Bunu yaparak olumsuz hislerden uzaklaşabilirsiniz.
5. Kırgınlıklarınızı saklandıkları yerden çıkarın
Negatif duygular karın bölgemizde toplanırlar  o yüzden stresli dönemlerde önce midemize vurur tüm olumsuzluklar, hepimizde enerji  midemizin yakınındaki duygu merkezinde toplanır. Stresten arınmak için avuç içinizi midenize götürün ve bir süre bu şekilde durun karın bölgenizin genişleyip ferahladığı hissini yaşayana kadar elinizin sıcaklığı ve olumlu enerjisi sizi nötür hale getirsin.
6. Kalkanları devreye sokun
Bedeninizi saran beyaz bir ışık olduğunu ve bu ışığın negatif hislerin içeri girmesine engel olarak sizi koruduğunu düşünün. Bir nevi bir kalkan tarafından kendinizi koruduğunuzu hissedin ve artık başkalarının olumsuz duygularını sünger gibi çekmeyi bırakın.
Olumlu hisleri beslemek, uzun dönemde insanı daha güçlü kılar.
  
7. Duygusal yüklenmeyi yönetin
Başkalarının duygularını sırtlamayın ve bunun için kendinizi parçalamayın. Bunun yerine yeni yöntemler geliştirin. Örneğin sizi mutsuz eden “duygu vampirlerini” tespit edin ve kendinizi onlara karşı koruyun, stresli bir durum öncesinde protein açısından zengin gıdalarla beslenin, zor durumlardan kurtulmak için başkalarına değil kendinize güvenin, sizi sömürmek isteyenlere karşı sınırlar belirleyin, kendinize özel bir alan yaratın ve başkalarından da buna saygı duymalarını isteyin, fırsat yaratın ve  meditasyon yapın.
8. Pozitif insanlarla ve durumlarla vakit geçirin
“Alimle eyle sohbet bulursun mertebe, cahille düşüp kalkma dönersin merkebe”  
Ne kadar yüksek enerjili ve pozitif insanlarla birlikte zaman geçirirseniz o kadar çok pozitif bir hayatınız olur, ancak bile bile negatif insanlara yani enerji vampirlerine enerjinizi emdirirseniz o kadar negatif bir hayatınız olur.
Başkalarının içindeki iyiliği görmeyi bilen arkadaşlarınızı arayın, umutlu insanları dinleyin, başkalarının kendine olan inancını dinleyin, umutlu şeyler söylemeye gayret edin. 9.
Telefonu değil birazda “KENDİNİZİ ŞARJ EDİN”
Pilinizi kimlerin bitirdiğini eminim biliyorsunuz o zaman önce telefonda yaptığınız gibi şarj yiyen uygulamaları kapalı tutalım ki enerjimiz daha çok dayansın. Eğer bir enerji kutusu taşımıyorsanız yanınızda o zaman ne yapacağımızı artık biliyoruz.

Yeni yıldan ne isterseniz isteyin önce enerji isteyin, size istediğiniz her şeyi yaptıracak mutlu edecek ve başarıya taşıyacak enerji bugünün en değerli mücevheridir onun kıymetini bilin.
Bir yaşlıyla sohbet edin ilk şikayeti artık enerjisinin ve gücünün kalmadığıdır çünkü yapmayı istediği o kadar çok şey vardır ki ve tek engel budur ruh değil beden enerjisini kaybeder.
Artık Noel Baba’dan beklemeyin;
“Zaman varken harekete geçin, enerjiniz varken yapın”



“Zor İnsan” diye bir şey yok, “Zorlayıcı Davranışlar” var. Zor insanlarla başa çıkmanın yolları…

“Zor İnsan” diye bir şey yok, “Zorlayıcı Davranışlar” var.
Zor insanlarla başa çıkmanın yolları…
 İletişim kurmakta güçlük çeken insanları uzmanlar “Zor İnsanlar” olarak adlandırılıyor. Zor insanlar, toplumdan topluma, kişiden kişiye göre farklı olarak tanımlansa da, temelde benzer davranışlar gösteriyorlar. Tüm zor insanların inatçı, hırslı ve kaprisli oldukları görülüyor. Ancak unutmayın ki, insanları değil ama davranışlarını değiştirmek sizin elinizde. Pek çok kişi çevresindeki zor insanlardan şikayet eder. Evde, işte, okulda kısacası her ortamda bir zor insan bulunur.
Ve maalesef bazı insanlar sürekli bu şekilde bir davranış içinde bulunuyorlar.
 “Bazı insanlar karşılarındakinin performansını düşürmek ve onların şevkini kırmak için bilerek zor tavırlar sergiler.”Her zor insan birbiriyle aynı davranışları sergilemez.Bazı zor insanlar sürekli konuşup hiç dinlemezken, diğerleri de hep son sözü söylemeyi tercih eder.Kimisi sürekli sizi eleştirir. Bazısı sessiz, bazısı agresif olabilir.
İşyerinde etrafınıza dönüp bir bakın, sürekli kendini haklı gören, her şeyden şikayet eden, ikide bir kapınıza dayanıp vaktinizi çalan, dedikodu yapan, ispiyonlayan, olmadık şeylere sinirlenen, her şeye muhalefet eden, hiçbir şey yapmayıp yan gelip yatanlar... Zordur bu insanlarla çalışmak. Sizin sinirlerinizi yıpratmakla kalmaz, işinizde de başarısız olmanıza neden olurlar. Uzmanlar, bu kişilerin tavırlarını kişiselleştirmeyin, onlara karşı net ve kararlı olun diyorlar. İşte, en sık karşılaşılan zor insan modelleri ve onlarla mücadele yolları.
Zor insanlar “İletişim kurmakta zorluk çekilen kişiler” olarak tanımlanabilir ve zor insan tiplerinin sizin konumunuza, iletişim biçiminize ve kendi bireysel özelliklerinize göre artırılabilirsiniz. Yani yöneticiler için zor elemanlar, çalışanlar için zor iş arkadaşları ve astlar için zor yönetici tipleri farklılık gösterebiliyor.
Balonlar, buldozerler pasifler, saldırganlar...
Temel olarak ise zor insan tipleri saldırganlar, zorbalar, sinsiler, aniden öfkelenenler, şikayetçiler, pasif agresifler, muhalifler, her şeyi bilenler, balonlar, buldozerler, umursamazlar, kararsızlar şeklinde sıralanıyorlar. "Saldırganlar, kendini her zaman haklı bulan kişilerdir. Aşağılayıcıdırlar. Bunu açıkça ya da dalga geçerek yapabilirler. Aniden öfkelenebilir ve hakaret edebilirler. Şikayetçiler ise sorumluluktan kaçıp, yakınırlar. Pasif agresifler ise ne evet ne hayır diyenlerdir, her şey sürüncemede kalır. Hep hata bulan ama çözmeyenler, muhalifler grubunu oluşturur. Her şeyi bildiklerini iddia edenler, kendi söyleyip kendi inanlar başka bir grup zor insandır. Örneğin buldozerler, tam ve en doğruyu bilenler, kimseye ihtiyacı olmayıp karşısındakine yetersizsin mesajı verenlerdir. Balonlarda ise az bilgi çok laf vardır, herkes bana bayılsın ister, bilgisiz konuşur ve kendi inanır. Tepkisiz ve iş yapılırken ortada olmayan umursamazlar ve karar verip, harekete geçmeyenler de zor insanlardır".
Yaşamın her alanında karşımıza iletişim kurmakta zorlandığımız kişiler çıktığını ama söz konusu iş yaşamı olduğu zaman zor insanlarla ve zor durumlarla başa çıkmanın daha önemli bir sorun haline gelir: "Çünkü baş edemediğimiz her ilişki ve durum iş yerinde hem bizim başarımızı, verimimizi, mutluluğumuzu hem de çalıştığımız iş yerinin verimini ve huzurunu etkiler. İş yerinde ve kişide stres ve öfke oluşur. Stres bireysel ve kurumsal verimi en çok etkileyen nedenlerden biridir. Öfke ise kontrol edilmediği zaman olumsuz sonuçlar doğurur. Tümü kişinin işini kaybetmesine neden olabilir."
Küsmeyin, zor insanlar her yerde
Çatışmaların ve kişilikler arasındaki problemlerin iş yaşamının çok önemli bir gerçeği,
"Zor insanlar her yerde var, ailemiz, akrabamız, kendimiz de zor insan olabiliriz
Durup bakmak lazım, toparlanmak lazım. Bu kişiler iş yaşantımızda, özellikle bizim takımımızda olduğunda daha da zorlanıyoruz. Ama onlarla yola devam etmek durumundayız. Yaşamda bu tür insanlar var, önemli olan onlarla birlikte bir şeyler yapmayı öğrenebilmek. Bu yüzden onlara küsmemeli, onlarla nasıl bir şeyler yapacağımızı, nasıl üretken olacağımızı araştırmalıyız".
10 zor insan modeli
İş ortamında her çeşit insanla karşılaşır, sokakta selam vermeyeceğimiz insanlarla çalışmak zorunda kalırız. En yaygın 10 zor insan modelini ve onlarla başa çıkmak için işte tavsiyeler
Dakika başı sizi rahatsız edenler
Bi’ beş dakikan var mı?", "Bir şey soracaktım?", "Rahatsız ediyor muyum?" Günde 10 kere, 15 kere, 20 kere, sizi devamlı bölüp taciz ederler. Söz konusu personelin ciddi kendine güven sorunu vardır. Karar veremiyor onun için her adımını birine doğrulatmak istiyor. Bilgisine de güvenmiyor olabilir. Bu tür çalışanlar genellikle kendisine en iyi davranışını, en çok sabır göstereni taciz ederler. Önce sıkkınlığınızı ve işinizi yapamadığınızı şaka yollu anlatmaya çalışın ("Sen de bana danışmadan hiç bir şey yapmıyorsun") olmadı kırıcı olmadan daha açık söyleyin ("Yardım etmek istiyorum ama kendi başına yapman senin açından daha iyi, ben her zaman yanında olamam").
Eğer işi yüzsüzlüğe vardırırsa, daha açık ve kararlı olmak gerekebilir. (Bu arada, eğer işe yeni girmiş bir çalışansa, sizi mentoru gibi görüyor olabilir. Baş belası ile yardıma ihtiyacı olan bir genç meslektaşınızı aynı kefeye koymayın.)
Her şeyden sürekli şikayet edenler
Çok çalışıyor, çok işi var, her işi o yapıyor, kimse kıymetini bilmiyor, yeteri kadar sorumluluk verilmiyor, bütün sorumluluk onun sırtında... Her durumdan sızlanacak bir konu çıkarıyor.  "Bu bir karakter özelliğidir, değiştiremezsiniz, düzeltemezsiniz". Yapabileceğiniz, kırmadan sorunlarının o kadar da önemli olmadığını göstermek: "İşin çok diye şikayet ediyorsun ama, ya şu anda İş kur’da kuyrukta bekliyor olsaydın?" diyebilirsiniz mesela. Eğer dinlemezseniz, kendini acındırmak için şikayetlerini artırır. Ciddiye alır dinlerseniz, devam eder. Dengeyi sağlamalısınız. "Ya ya..." deyip geçiştirin.
Bilgiyi paylaşmayıp kendine saklayanlar
Sizin aradığınız bilgi elindedir, ama kendine saklamayı tercih eder, bunu bir "iktidar" gibi görür. Bu tip insanlar işlerini canlarının istediği gibi, istedikleri zaman yapmak isterler. "Mümkünse bu insanlara muhtaç olmamak gerekir". Ama elinde önemli bilgiler bulunduran bir çalışansa, işiniz zor. Anlatmayı deneyin bir kere (işyerinde soyutlanacağını belli edin, bundan korkabilir) ama büyük ihtimalle inadım inat diyecektir. İşiniz aksıyorsa, üstlerinize durumu bildirin, yöneticiler gerekli önlemi alsın.
Arkadaşlarını üstlerine kötüleyenler
Yüzünüze karşı gayet nazik ve uyumlu davranan bu çalışanın, yöneticinizle yalnız kaldığında sizi nasıl "sattığını" bir bilseniz! Bir defa uzak durmaya çalışın. Olmadı, zor olanı yapın ve çatışmayı göze alın. "Yaptıkların kulağıma geldi, çok ayıp ve yanlış" deyin. Ama unutmayın, bu tip insanlar yüzünüze karşı nazik ve tatlı dillidir. Ayrıca kazanmaya çalışmayın, iki yüzlü davranacaktır. En iyisi eline ve diline malzeme vermemek ve gerektiğinde korkutmaktır. Zaten (hemen herkesi sattığı için) uzun vadede, yöneticiler de bu çalışanın bu "kötü huyunu" öğrenecekler ve inanmayacaklardır.
Her şeye kızıp sinirlenenler
Açık yara gibi hassas, süper alıngan, en küçük eleştiriye tahammül edemeyenler... Bu davranış aslında bir şantaj diyebiliriz. Başkalarının eleştirmesini, iş istemesini engellemek, onların elini kolunu bağlamak için bir taktik. Genellikle insanlar olumsuz bir tepki almaktan çekindikleri için de, genellikle bu işe yarar. Ama doğru olan "Ağlasan da, bağırsan da, doğruyu yüzüne karşı söyleyeceğim, kusura bakma" tavrıdır.
Yardım isteyen ama yardım etmeyenler
Sizden devamlı işi için yardım isteyen, ama kendinden bir şey istendiğinde parmağını kıpırdatmayanlar. Nezaketle bu tür tek taraflı bir ilişkiyi garipsediğinizi söyleyin. Ona, sadece size ve yapılan işe değil, kendine de zarar verdiğini anlatmayı deneyin. Olmadı, bir yardım istediğinde "Yardım etmeyeceğim ki, nasılmış anla" diyebilirsiniz. Ona, çalışma ortamının ve ekip çalışmasının dayanışma ve işbirliğine dayandığını, buna uymayanın dışlanacağını açık açık söyleyin.
Sürekli soğuk hatta kırıcı şakalar yapanlar
Aslında kötü niyetli değildir, kızamazsınız ama, sürekli işinizle, özel hayatınızla hatta mali durumunuzla ilgili yerli yersiz şakalar yapar. Denemeniz gereken ilk yöntem, ilkokuldaki kötü şakalar yapan arkadaşınıza uyguladığınız olabilir: Dinlemeyin, duymamış gibi yapın, gülmeyin, çok ısrar ederse ’Eeee?’ deyin. Eğer devam eder ve sizi rahatsız edecek bir durum olursa, herkesin içinde ve yüksek sesle "Bu şakalarından hoşlanmıyorum, haberin olsun" deyin. Eğer herkesin eleştirdiğini fark ederse, şakalarına son verebilir.

Her türlü değişime yeniliğe karşı çıkanlar
Genellikle şirketin eski bir çalışanıdır. Bu ona bazı haklar verir. En azından öyle düşünür. Ya motivasyonunu kaybetmiştir, ya başarısız çok sayıda değişim görmüştür, ya da huyu böyledir, en küçük değişikliğe bile itiraz eder. Onu inandırmaya, doğru yola getirmeye boşuna çabalamayın. Başaramazsınız. Onu ekipten çıkaramıyorsanız eğer, projenin önündeki engellerden biri gibi algılayıp ekibin motivasyonunu bozmasına izin vermemelisiniz. Bu durumda "Proje etrafında konsensüs aramak hayalinden vazgeçin. Onu asla yok farz etmeyin. Eleştirilerini, argümanlarını dinleyin hatta faydalanmayı da bilin. Ama ’şöyle bir karar verildi ve şöyle yapılacak’ deyin, yolunuza devam edin" işe yarayacaktır.
Hiçbir şey yapmayan, yan gelip yatanlar
Bu da tam tersi, bir şey isteğinizde asla itiraz etmiyor ama sonra parmağını bile kımıldatmıyor. Yaparım diyor, yapmıyor. Söz veriyor, tutmuyor. İşi başkalarına ve bu arada size yıkmaya çalışıyor. Eğer yaptırımınız yoksa, böyle birini yola getirmek çok zordur. Ekipte kimin neyi ne zaman yapacağı çok net belli olmalı ki, kaytaranlar ortaya çıksın, tembeller başkalarının arkasına saklanamasın, hesap sorabilesiniz. Bu durumda "Bu tip insanlar çok tembel görünürler ama ellerini taşın altına koyunca çok iyi de sonuç alabilirler. Oyununa gelmediğinizi belli edin, işi başkasının üstüne yıkmasına izin vermeyin".
Dedikodu yapan, yalan yanlış şeyler söyleyenler
Sempatiktir. Başkalarıyla ilgili dedikodularını dinledikten sonra, bir gün fark edersiniz ki... sizin hakkınızda da sağda solda konuşmaktadır.
Tek çare, suçunu herkesin içindeyken yüzüne vurup oyununu bozmaktır: "X hakkında bana şöyle söyledin. Benim hakkımda Y’ye şöyle söyledin. Bizi birbirimize mi düşürmeye çalışıyorsun? Ne yapmak istiyorsun sen?" Büyük bir ihtimalle, dedikoducunun bütün kurbanlarının dili çözülecektir. Bundan sonra, o dedikodu yapmaya devam etse de, inanacak kimse bulamayacaktır en azından.
Nasıl başa çıkarız?
Zor insanlarla çalışabilmek için önce kendimizi, iletişim biçimimizi, yeterli ve yetersiz hissettiğimiz özelliklerimizi tanımamız gerek: "Böylece kişinin bize niçin zor geldiğini anlayabiliriz. İnsanların davranış biçimlerini değiştiremeyiz ama kendi tutumlarımızı değiştirerek onları durdurabiliriz. Sizin kararlı ve net olmanız onu durdurabilecektir. Sonra karşınızdaki kişinin iletişim biçimini değerlendirmek ve sakin olmak gerekir. Stres ve öfke ile mücadele edebilmek size üstünlük sağlar. Unutulmaması gereken en önemli şeylerden biri, zor insanların davranışları sizi hedef almamaktadır. Kişiselleştirmeyin ki baş edebilin."
Eğer zor insanla nasıl başa edeceğinizi çözemediyseniz iş yaşantınız zehir olabilir.Her tiple başa çıkmanın ayrı yönetmeleri var: "Örneğin takım arkadaşlarınızın arasında inatçı bir kişilik var. Eğer siz de sürekli olarak işi gücü bırakıp onu ikna etmeye çalışırsanız hiç bir ilerleme gösteremezsiniz. Bütün zamanınız onu ikna etmekle geçer, sürekli mücadele içinde olacağınız için çok yıpranırsınız, o kişiyle de aranız bozulur. Ona ikna olmasa da yöneticinin böyle istediği söylenebilir. Çünkü bazen ikna olmadan da işler yapılabilir. Eğer herşeyi ben bilirim diyen birisiyle birlikteyseniz onu biraz yavaşlatmak, susturmak gerekebilir. Mesela ona zor görevler verilebilir. Ben biliyorum demesine olanak vermeyecek, oturup çalışmasını gerektirecek görevler zaten onun da hoşuna gidecektir. Diğer taraftan kişi yalancı ise onunla yüz yüze konuşulabilir, ya da ertelemeci bir kişiye zaman yönetimi konusunda bir harita verilebilir."
Konunun aslında iletişim gücüyle ve insan davranışlarını çözümleme üzerine olduğunu  anlamışsınızdır bir nevi problemi bul çözüm üret strateji belirle ve en az şekilde etkilen.
Unutmamak gerekiyor

Zor İnsan yoktur, Zor davranış vardır.”